Bilişsel davranışçı hipnoterapi (BDH) bildiğimiz klasik bilişsel davranışçı psikoterapi ekolünün hipnoterapi ile entegre edilmiş halidir. BDT de bilişlerimiz ve davranışlarımıza odaklanarak terapiyi devam ettirirken BDH’de bilişler ve davranışların yanı sıra duyguların da büyük önemi vardır.

Yapılan çalışmalarda bilişsel davranışçı hipnoterapinin tekniklerinin normal bilişsel davranışçı terapi tekniklerinden yüzde 70 daha fazla kalıcı iyileşme sağladığı gösterilmiştir. Hipnozun; bilişsel, davranışsal ve duygusal iyileşmedeki katkısı oldukça büyüktür.

Öncelikle hipnoz hepimizin televizyonlardan bildiği şekliyle kişinin uyutulması, istenilen şekilde yönlendirilmesi, kendini kaybetmesi gibi bir durum değildir. Aksine hipnoz yüksek bir uyanıklık halidir bile denilebilir. Klasik anlamda hipnoz günlük yaşantıda sürekli karşılaştığımız bir durumdur. Bir işlemi yaparken daldığımızda bütün odağımızla oraya yönlenmiş durumdayızdır. Bu durumlar televizyon izlemek, ders çalışmak, egzersiz yapma vb şekillerde örneklendirilebilir. Bu doğal hipnoz durumlarında etrafımızdaki insanlar bir konuda sohbet ederken dikkatimizi bize her zaman o konuşmalara verebileceğimizin farkındayızdır. Fakat bunu yapmak istemeyiz çünkü tüm odağımızla yaptığımız işe kendimizi vermişizdir. Hipnozda gerçekleşen durumda tıpkı böyledir. Bu sefer yoğunlaşma kişinin kendi içine yönlenmiş ve terapistin sözleriyle kendi içinde varolan rahat ve güven verici duygular açığa çıkabilmektedir. Bu hipnotik seviyede kişi hiçbir şeyi istemediği müddetçe söylemek ve yapmak zorunda değildir.

Karşılıklı güvenle birlikte terapist ve danışan hipnozun hafif ve orta seviyelerine eğer isterlerse daha derin seviyelerine gidilebilir. Hipnoz kendi başına rahatlatacı ve vücudun bağışıklık sistemi için bir çok olumlu etkisi bulunan bir çalışmadır. Basit bir rahatlama seansından ameliyatlarda anesteziye kadar geniş bir yelpazede kullanılır.

Hipnozun psikoloji tarihindeki yeri oldukça eskidir. Freud, hipnozu psikoterapi içerisinde kullanmaya başladıktan sonra etkinliğini sorgulamış ve hipnoz yerine serbest çağrışım metodunun daha etkili olduğu söylemiştir. Ancak bu dönemin ardından hipnoz Milton Ericson adlı bir psikiyatrist tarafından tekrar gündeme gelmiş ve hipnoterapinin etkisinin, yeri geldiğinde normal psikoterapi ekollerinden daha büyük etkisi olduğunu göstermiştir. Günümüzde hipnoterapide kullanılan metodların bir çoğu Ericson’un yöntemlerinin derlenmesi ile pratiğe dönüşmüştür.

Nörobilimsel olarak hipnoz seanslarında yeni farkındalıklar elde edildiğinde beyinde yeni yolaklar oluşmaya başlar. Beynin nöroplastisitesiyle birlikte kişinin kullandığı işlevsiz nöral devreleri yerine yeni nöral devreler ortaya çıkmaya başlar. Hipnoz araştırmalarından ortaya çıkan nörobiyolojik açıklamalar hipnoz sonrasında kişide hormonal değişimler olduğuna işaret etmektedir.

Hipnozun terapide kullanımı bir çok açıdan fazlasıyla yardımcıdır. Özellikle panik atak ve fobilerde bazı tekniklerle çok kısa sürede sonuç verebilmektedir. Hipnozun bu derece etkili ve kalıcı çözüm üretmede büyük yardımcı olmasının sebebi, kişinin içsel mekanizmalarıyla direkt olarak çalışabilme imkanı sunmasıdır.

Travmaya bağlı olan durumlarda kişiler o anki durumla nasıl mücadele edeceğini bilemediği için daha ilkel bir şekilde kendilerini korumaya çalışırlar. Böyle durumlarda panik ataklar, fobiler ve benzeri durumlar oluşur. Burada ortaya çıkan panik durumları ve fobik durumlar bilinçaltında bir düğüm olarak tıkanıklık yaratır. Hipnoz ile doğrudan bu düğümün oluştuğu yerle ilgili bir takım çalışmalar yaparak kişinin bedensel, duygusal, davranışsal ve düşünsel iyileşmesi sonucu elde edilir. Ayrıca hipnoz, kişinin geliştirdiği bir takım bağımlılık durumlarında da etki göstermektedir.

Zihnimizin anlamlandırma kapasitesinin yeterli olmadığı zamanlarda, doğru savunma mekanizmalarını öğrenemediğimiz durumlarda bilinçaltının bir diğer işlevi de bedenselleştirme yapmaktır. Çözümlenmeyen duygu yükü birikir ve bedene yansıyarak kişide yorgunluk, kaşıntı, tik, çeşitli yerlerde ağrılar, nefes tıkanıklığı, mide problemler, bağırsak problemleri ve daha bir çok şekilde kendini ifade etmeye çalışır. Hipnoz ile bu belirtilerin kökeninde yatan duyguların farkına varıldığı zaman ve bu duygular yeniden ifade edilebildiğinde çözümlenme süreci başlar ve artık bedenselleştirme yerine kendini duygusal ve düşünsel ifade yerleşir.

Çocukluğumuzda kurduğumuz ilişki biçimleri ilerleyen dönemlerde çevreyle kurduğumuz ilişki biçimlerinde belirleyicidir. Bazı durumlarda çocukluktan beri bizimle beraber yola devam eden uyumsuz duygu durumları mevcuttur. Regresyon ile çocukluk döneminde anlamlandıramadığımız ve farkına varamadığımız duyguları fark ederek tekrardan anlamlandırdığımızda dünyaya yeni bir bakış açısıyla bakabilme şansı buluruz. Bu uyumsuz duygu durumları hipnoz yoluyla uyumlu hale gelerek kendimizle ve çevremizle kurduğumuz ilişkiyi yeniden düzenlenir.

Hipnoterapi, neredeysen tüm insanlarda uygulanabilir. Etkili ve hızlı bir yöntem olarak kullanılır. Özellikle travma durumlarında etkisi çok fazladır. Bilişsel Davranışçı Hipnoterapide kişiye sadece telkin uygulanmaz, aksine kişinin bilinçaltına erişerek – yani arka planda davranışlarımıza, düşüncelerimize ve duygularımıza yön veren sistemlere- oranın yeniden düzenlenmesini, kişiye yeni farkındalıklar getirecek metodlarla çalışarak işlev görür. Bilişsel davranışçı hipnoterapide kullanılan metodlar bilimsel verilere dayanır. Bu tekniklerden bazıları; Regresyon, Parts, Çatışma Çözücüler vb şeklinde çoğalır. Hipnoterapi herkes tarafından uygulanamaz ancak bunun eğitiminden geçmiş uzmanlarca uygulanması kabul görmüştür.

Hipnoterapinin kullanım alanları,  panik ataklar, travmalar, bağımlılıklar, fobiler, duygusal gitgeller, davranış bozuklukları, kaygı bozuklukları, depresyon, kötü geçmiş yaşam deneyimleri vb şeklinde çoğaltılabilir. Aynı zamanda kişilik bozukluklarında da yardımcı olarak kullanılır.