Şu yaşadığımız günlerin bir anda ortaya çıkması tüm insanlık adına şaşırtıcı bir olay gibi gelmektedir. Böylesine zarar verici bir virüsün genç nüfus olmasa dahi yaşlı ve hasta nüfus üzerinde oldukça yıkıcı etkileri bulunuyor. Tüm insanlar olarak birinci görevimizin, hastalığı yaşamıyor olsak dahi virüsün yayılmasını engellemek adına çeşitli önemleri almak olduğunun olgun yetişkinler olarak farkındayız. Şu anki durumu göz önünde bulundurduğumuz zaman kimileri için yaşanan salgın daha önce böylesi görülmemiş ve çok daha kötü sonuçlara sebebiyet verecekmiş gibi görünebilir. Ben bu kadar karamsar bakmamıza gerek olmadığını düşünüyorum. Gel gör ki insanlık çağlar boyunca salgın hastalıklarla mücadele ederek bu günlere gelmiştir.
Evrim tüm canlıları tarih boyunca salgınlarla sınamıştır. Arkeolojik araştırmalar ya da saik kaynaklardan haberdar olabildiğimiz kadarıyla bazı çağlarda salgınların nasıl kitlesel yıkımlara sebebiyet verdiğine dair bilgimiz bulunmaktadır. Ancak bundan çok daha öncesinde belki yaklaşık on beş bin yıl kadar önce, atalarımız avcı toplayıcılıktan yerleşik yaşama geçerken çok zorlu sınavlar vermek zorunda kalmışlardır. Evrim teorisyenlerine göre yerleşik yaşama geçişin tamamlanması yüzlerce hatta binlerce yıl sürmüştür. Bu geçişi zorlaştıran en önemli faktörlerden biri olarak salgınlardan söz edilmektedir. Yani atalarımızın büyük bir kısmı yerleşik yaşama geçtikleri zaman çeşitli sebeplerden dolayı hastalık kaparak bunların salgın olarak yayılması sonucunda insanlarını kaybetmişler ve hatta kitlesel olarak yok olmuşlardır. Ancak uyum sağlayanın hayatta kalabildiği doğaya adapte olabilen insan zekası, zaman içerisinde hastalıklara karşı erken önlem almanın ve korunmanın önemini keşfetmiştir. Böylece topluluklar oluşarak kültürün, geleneğin ve bilimin aktarımı gerçekleşebilmiştir. Bu gelişim düzeyleri arttıkça hastalıklar ile baş etmek daha da kolaylaşmış ve artık insanlar hastalık söz konusu olduğunda ne yapmaları gerektiğini çok iyi bilmektedirler. Yani karantina uygulaması tarihsel açıdan baktığımız zaman insanlık adına çok da yabancı bir şey değildir. Bu sebeple bu süreci de kolaylıkla atlatabileceğimiz inancındayım.
Beynimizde bulunan korku sistemi böyle durumlar için elzemdir. Çünkü korku sistemi, hayatta kalmak için bir uyarıcı olarak evrimleşmiştir. Böyle bir durum içerisinden geçerken bu sistemin bizim için en doğru ve optimal şekilde çalışabiliyor olması önemlidir. Korku sistemini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Kimi insanlar salgının etkilerini göz önünde bulundurarak korkar ve gerekli önlemleri alarak bu korkusunu yatıştırmayı becerebilir. Kimi insanlar ise salgın korkuları sebebiyle ne yapacağını bilemeyerek gerçekliklerini kaybeder ve kendini koruyabilmek adına gerçek dışı davranışlara başvurur. Bu tarz kişilerde korku sistemi optimal şekilde çalışmamakta ve aşırıya kaçan korunma isteğine sebebiyet vermektedir. Korkularını dengelemeyi becermekte zorluk yaşamaktadırlar.
Korona salgını sonrasında zorluk yaşayan insanlara yönelik ücretsiz danışmanlık vermeye başladım. Bu danışmanlık süresinde insanların travmalarını iyileştirmeye yardımcı olurken, salgının insanlar üzerindeki psikoloji etkilerini inceleme fırsatını da elde etmiş bulundum. Korku sistemlerini optimal biçimde kullanmayı öğrenememiş bireylerin ekmeği yıkayacak duruma kadar geldiğini fark ettim. Bunun yanı sıra birçok insan sahte ateş, sahte öksürük ve boğaz ağrısı, hastayım algısı, hijyen takıntıları ve ne yapacağını bilememe gibi görünen belirtiler geliştirmiş. Tüm bu belirtilerin arkasında ise insanların depresyon ve panik atak gibi bozukluklara sürüklendiğini gördüm. Hepsinin ortak noktası ise geçmişte yaşamış olduğu travmaların olması ve bu travmalar sonrasında yeterince işlevsel bir kapasite geliştirememiş olmalarıdır. Korona sonrası bu travmaların etkisiyle birlikte kişilerin korku sistemi normalin üzerinde uyarı vererek korkunun yatıştırılması ve normal davranışın oluşması engellemektedir.
Yaşam süresince hepimiz küçük ya da büyük travmalar yaşarız. Tüm bu yaşantıların içerisinde karşılaştığımız kötü olaylardan ders alarak kendi psikolojik kapasitemizi geliştirmeyi öğrenebiliriz. Kapasitemizi geliştiremediğimiz durumlarda ise atlatamadığımız durumlarla ilişkili korku duygusu iç dünyamızda devam etmekte ve benzeri durumlar oluştuğunda tekrardan karşımızda durmaktadır. Bu noktada yapılacak olan en sağlıklı şey bir psikolog ile görüşmektir. Bazı insanlarımız maddi ya da çeşitli sebeplerden psikologlara gidemiyor. Eğer ki kişi böyle bir durumda bahsettiğim aşırı tepki durumlarını yaşıyor iseniz kendinizi yatıştırmak adına ve psikolojik bağışıklığınızı güçlendirmek adına bazı basit önerilerde bulunacağım. Bu tavsiyeler bu korkuyu yoğun yaşamayan bireyler için ise yaşam kalitesini arttıracak düzeydedir. Tıpkı vücudumuzun çeşitli virüsler ve bakteriler ile mücadele ederek bağışıklık kazanabilmesi gibi psikolojimizin de böyle bir özelliği vardır. Yaşam mücadelesinde en önemli silahımız olan bağışıklık sistemini güçlü tutacak bazı teknikler olduğu gibi psikolojimizi güçlü tutabilecek teknikler de bulunmaktadır.
‘İşleyen demir, ışıldar’ mantığı psikolojik iyi oluşumuz için de geçerlidir. Psikolojik anlamda zorluk yaşıyorsanız bu dönemi psikolojik bağışıklığınızı güçlendirmek için bir fırsat olarak değerlendirebilirsiniz. Hepimizin kendini motive etme biçimleri bambaşka olsa da bilim dünyasının nöropsikobiyolojik anlamda insan için temel olan bazı görüşleri bulunuyor. Bunun için ufak da olsa derlediğim bir haritayı sunmak istiyorum.
- Meditasyon
İnternette çok rahat bir şekilde nasıl gerçekleştireceğiniz ile ilgili bilgiler bulabileceğiniz bir yöntemdir. Buradaki amaç sakin ve dingin bir zihinsel seviyeye erişerek korkuya karşı tolerans geliştirmeye yöneliktir. Elbette ki meditasyon kendi başına travmanızı ve diğer psikolojik problemlerinizi atlatmak konusunda yeterli değildir ancak olayları karşılama konusunda daha az stresli bir ruh haline geçebilmenizi kolaylaştıracaktır. Düzenli uygulandığı takdirde ise çok kalıcı etkileri olacaktır.
- Anlatmak ve Sosyalleşmek
Belki de en önemli olan bu korkularınızı olaylara daha dengeli bir şekilde bakabilen bazı insanlarla konuşmaktır. Bu insanlara korkularınızı ve duygularınızı anlatarak işe başlayabilirsiniz. Gerçekten anlaşıldığınızı hissetmek korkunuzu hafifleterek daha sağlıklı hissetmenize yardımcı olacaktır. Aynı zamanda böyle bir dönemde insanlarla sosyal ilişkilerimizi azaltmak ya da arttırmak şeklinde dengelemeye karar vermek adına kararlar alınabilir.
- Küçük Denemeler
Korkunuzun aşırıya kaçmış olduğunu mantıksal olarak fark ediyor olabilecek seviyeye gelmiş olabilirsiniz ancak duygusal olarak bunu fark edemiyorsunuzdur. Çevrenizde aşırıya kaçan davranışlarınızı size belirten ya da kendinizin farkına vardığınız durumlara dikkatinizi verin. Abartılı olan davranışlarınızı bir kâğıda yazarak sınıflandırın. Bu davranışların kaynaklarını yaşadığınız duyguları da göz önünde bulundurarak analiz edin. Yeterince farkındalık kazandıktan sonra her bir abartı içeren davranışınızın üstüne giderek tepkilerinize dikkatinizi verin. Size abartı gelen tepkileri engelleyerek bu duruma karşı tolerans geliştirebilirsiniz. Üstüne gitme sonrasında tekrardan listeye bakarak ‘şimdi’ nasıl hissettiğinizi tekrar kontrol edin. Eğer bir travmanız var ise bu egzersizler sizin için yeterli gelmeyebilir ancak daha hafif durumlar söz konusu olduğunda bu basamaklı sistem korkularınızı dengeleme konusunda yardımcı olacaktır. Bu ve benzeri egzersizler için David Burns – İyi Hissetmek adlı kitabı satın alabilirsiniz.
- Günlük Aktiviteler ve Yeni Şeyler Öğrenmek
Evde kalmak kişisel planlarımızı gerçekleştirmek ile ilgili bir fırsat olabileceği gibi bizi depresyona iten bir sebep de olabilir. Kimi insanlar kendilerine daha çok vakit ayırıyor olmanın rahatlığı içerisinde her zaman istediği ancak vakit bulamadığı hobileri edinebilir ya da online eğitimler alabilir, kimileri bu vakti film, dizi ve kitap gibi etkinlikler ile geçirebilir. Bazı insanlar ise böyle durumlarda olumsuzluğa kapılarak depresyona doğru sürüklenmekte ve hiçbir aktiviteyi gerçekleştirememektedirler. Böyle bir durumda online olarak psikolojik danışmanlık almak gerçekten önemlidir. Bunun haricinde günlük aktivitelere devam ediyor olmak, kendi yaşam alanınızla ilgili farkındalık kazanmak ve yeni şeyler öğrenmek için şu dönem oldukça verimli olabilir.
- Hareket
Hareketsizlik en korkunç hastalıklara gebe olabilir. Bu sebeple evin içerisinde koşturma da dahil olmak üzere dans, egzersiz vb. çeşitli hareketlilik durumları beyin sağlığı ve psikolojik sağlık açısından oldukça önemlidir. Hareketsizlik biyolojik olarak hormonel yapıyı etkileyerek insanı depresyona sürükleyebilir.
- Felsefi Düşünceler ve Yazı Yazmak
Hangimiz ‘ben kimim?’ sorusuna net bir şekilde cevap verebilmiştir? Hepimiz bu hayatta var olduğumuz yeri tanımlamaya çalışırken hayatın neşesini, zorluklarını ve öğretilerini deneyim ederiz. Dünya ve kendimiz ile ilgili bakış açımızın ne kadarına kendimiz karar vermekteyiz? İşte bu dönemde kendi başınıza kişisel yaşantınız ya da hayatla ilgili görüşlerinizle ilgili yazılar yazarak ya da kendi yolunuzda pratikler yaparak bunu keşfedebilirsiniz. Ayrıca arkadaşlarınızla da hayatın anlamı, toplum ve insan olmak üzerine düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz. Bu durum kendinizi tanımak ve kendinize yakınlaşmakla ilgili bir gelişim sağlayacaktır. Kendimiz ve dünyayla ilgili değerlendirmelerimiz beğensek de beğenmesek de varoluşsal haritamızdır. Sonuçta nefes alan ve içinde yaşam olan bu beden sadece sizin, bir başkasının değil. Aynı zamanda hatırlayalım ki hiç kimse ya da hiçbir şey dünyanın hakimi değildir. Felsefi düşüncelerle zihnimizdeki sınırları aşmak içsel özgürlük kazanabilmemiz anlamında oldukça önemlidir.
Verdiğim bu tavsiyeleri olabildiğince insanın psikolojik, biyolojik ve sosyal tarafları ışığında sundum. Ancak daha önce de belirttiğim gibi her birimizin motivasyonu birbirinden farklıdır ve iyi hissetmek için hiçbir zaman tek bir doğru yol yoktur. Kimilerimiz bu zorlu günlerde bir kez daha insanlık ve dayanışma ruhunu hissedebilir, kimilerimiz ise insanlardan izole olmanın mutluluğu içerisinde olabilir. Psikolojik yapılarımız bir kaleydoskop gibi birbirinden farklıdır ve kendisine en iyi gelenin ne olduğunu aslında yine o kişinin kendisi bilebilir.